23 Ocak 2024 Salı

Sol Entelektüeller ve Seçim Sonuçları

 

Türkiye Siyasetine Seçimler Aynasından Bakmak VI

Buraya kadar tüm söylenenlere bakıldığında, Türkiye siyasetinde 2023’ün ilk yarısında yaşananlarda adeta bir kaçınılmazlık varmış gibi düşünülebilir. CHP’nin kadim antidemokratik örgütsel gelenekleri ve bu parti içindeki hiziplerin birbirleriyle rekabetleri dikkate alındığında, oradan iktidarı zorlayacak bir adayın çıkmasının daha baştan imkânsız olduğu pekâlâ söylenebilir. Yine doğası itibariyle İyi Parti’nin Türkiye’nin bir nebze olsun demokratikleşmesi yönünde atılacak adımlara katkıda bulunabileceğini düşünmek de hayalcilik olabilir. Öte yanda Mayıs 2023 seçimlerine giden süreçte siyasi İslam kökenli partiler için parlamentoda temsil edilme hesapları dışında bir seçim sorununun olmayacağı da Türkiye siyasetini birazcık olsun tanıyan bir gözlemci için adeta kesin gibidir.

Ne var ki Kürt hareketi ve çok sınırlı bir ölçüde de sol hareketler, küçümsenmeyecek bir oy potansiyeline sahip oldukları için, seçimin kaderini etkileyebilecek, belki de belirleyebilecek bir taktik uygulamasıyla çok daha etkileyici bir politika yürütebilirlerdi. ‘Altılı Masa’ya Erdoğan’ı zorlayabilecek ya da -çok uzak bir ihtimal de olsa- onu alt edecek bir aday çıkarması için baskı yapabilir ve bu baskıdan sonuç alabilirlerdi.

Bu yapılmadı ve sonuç malum. İlginç bir şekilde seçim sonrasında Kürt hareketi ve sol partilerden gelen değerlendirmelerin ezici çoğunluğu, seçim taktiği konusunun önemini vurgulamak ne kelime, adını bile doğru dürüst anmamaktadır. Kuşkusuz başarılı bir seçim politikası yürütemedikleri ayan beyan ortada olduğu için, Kürt hareketinin ve sol partilerin bu konuyu klişe açıklamalarla geçiştirmeleri anlaşılabilir. Ne var ki Kürt hareketinin ve sol partilerin dışından gelen ve -elbette dostça- eleştirel olmaya çalışan değerlendirmelerde de yine esas soruna değinmeyen çözümleme çabaları öne çıkmakta. Seçimleri takip eden aylarda dört solcu akademisyenin (ya da sol entelektüelin de denilebilir) yaptıkları seçim sonuçları değerlendirmelerine kısaca değinerek, bu uzun metni noktalamak istiyorum.

Bu değerlendirmelerin hepsinde de, Kürt hareketinin ve solun var olan güçlerini veri alarak neler yapabilecekleri, somut koşullardan kalkarak hangi taktiklerle, seçimler kaybedilse bile iktidarı yıpratabilecek nispeten daha başarılı bir politikayı nasıl yürütebilecekleri üzerine konuşmaktan ısrarla kaçınıldığı görülmekte. Bunun yerine dört sol entelektüel de, iktidarın seçim zaferini ve muhalefetin bozgununu, AKP’nin sosyolojik analizi ya da Türkiye toplumunun kültürel-antropolojik yorumlanması veya solun ideolojik, örgütsel yetersizlikleriyle açıklamaya çalışmaktalar. Sonuç olarak tüm yapılan, Kürt hareketine ve sola -bir bakıma herkesin bildiği- tarihsel görevleri hatırlatmaktır!

Dağhan Irak, seçimlerin hemen ardından kaleme aldığı ve ‘tekrarlanmaması gereken hatalar’ı ele alacağını söylediği yazısında, kendisinden başka hiç kimsenin farkında olmadığını düşündüğü bir gerçeği açıklıyor: ‘AKP, bir siyasi parti değil, bir sosyal ağ. Başından beri böyle. AKP’nin gücü baştan beri aynı yerden geliyor, sosyal sermayesinden.’  Yazar bu büyük gerçekliğin farkında olanın sadece kendisi olduğundan o kadar emindir ki, “Açılın, ben sosyoloğum!” diye bağırsam yeridir’ diye eklemeyi bile ihmal etmemiş![1]

Elbette yazıya giriş böyle olunca, buradan kalkarak yazarın Kürt hareketine, sol partilere hatta CHP’ye de görevlerini, hem de ancak uzun vadede üstesinden gelinebilecek tarihsel görevlerini hatırlatması da kaçınılmaz oluyor: AKP’nin oy depolarına girmek, onun toplumsal bağlantılarını kesmek, kendisine bağlamak vs. vs. Rahatlıkla fark edilebileceği üzere Irak’ın bu sözleri, aslında bir siyasi partinin örgütlenme sorunlarının tartışıldığı bir kongrede bir delegenin ya da partinin örgütlenme komitesi sözcüsünün söyleyebileceği sözler. Ama işte aynı sözleri muhtemelen herhangi bir siyasi parti ile ilgisi olmayan ve yine büyük bir ihtimalle sözünü ettiği toplumsal kesimler içinde siyasal-örgütsel çalışma yapmanın ne olduğunu da bilmeyen bir entelektüel söylüyorsa, bunun ifade ettiği tuhaflığa dikkat çekmekte yarar olabilir. Ama kim bilir, belki de bunun nedeni sadece, söz konusu entelektüelin de seçimler sonrasında toplumun geniş kesimlerinde yaşanan müthiş demoralizasyonun etkisi altında ne diyeceğini bilememe şaşkınlığıdır.

Korkut Boratav’ın seçim sürecinde yaşananlar ve seçim sonuçlarından çıkardığı ders de Dağhan Irak’ınkini hatırlatmakta. Ancak Boratav’ın farkı, CHP’den umudu kesmesindedir: ‘CHP, geleneksel örgütlenme yöntemleri ve bugünkü yönetiminin ‘‘merkez sağ / liberal’’ konumu nedeniyle AKP’ye alternatif olamaz. Bu ideolojik boşluğu telafi edebilecek tek kaynağın, seçimlere iki ayrı ittifak içinde katılan sosyalist ve komünist parti üyeleri, militanları olduğunu düşünüyorum. Sosyalist örgütlerin, hareketlerin doğal kitle tabanı, işyerlerinde, mahallelerde, köylerde son yirmi yılda AKP’nin ve gericiliğin ideolojik olarak ‘‘fethettiği’’ insan değilse kimlerdir?’[2] Bir başka ifadeyle Boratav da ‘seçime giden süreçte mevcut verili koşullarda Kürt hareketi ve sosyalist partiler (ya da hatta CHP) ne yapabilirlerdi?’ sorusuna yanıt aramak yerine, var olan sosyalist ve komünist partilerin şu andaki konumlarıyla asla üstesinden gelemeyecekleri görevleri onlara hatırlatmakla yetinmekte. Hem de Türkiye solunun öyle birkaç yıldır da değil, neredeyse yarım yüzyıldır üstesinden gelemediği görevleri!

Halil Karaveli ise, Foreign Affairs’de yayınladığı değerlendirmesinde muhalefetin yenilgisini, Kılıçdaroğlu’nun seçim kampanyasını neoliberal ekonomi politikalarını savunarak, mülteci düşmanlığı yaparak ve rejimin Kürtlere ilişkin politikalarına karşı çıkmayarak adeta bir sağcı aday olarak yürütmesi ile açıklamakta.[3] Tabii sorunu bu kadar rahat tespit edebildiği için de, Karaveli burada durmamakta, CHP’ye başarı yolunu göstermektedir. Buna göre CHP 1970’lerde nasıl etnik ve sekter bölünmeleri sınıf ideolojisine dayanarak ve sosyal adalet çağrısında bulunarak aşmış ve solu yeniden canlandırmışsa, şimdi de aynı şeyi yapmalıdır. Ne var ki Karaveli’nin CHP’nin 1970’lerdeki başarısının nedenlerinden tamamen habersiz olduğu bir yana, CHP’nin günümüzde Türkiye’de solu canlandırma potansiyeli konusunda da sadece bir hayal gördüğünü hatırlatmak gerekebilir.

Son olarak, 12 Ağustos 2023 ve 23 Eylül 2023 arasında yayınladığı seçimle ilgili dört yazısının birincisinin girişinde Cihan Tuğal -her ne kadar yazının başlığı oldukça tuhaf da görünse- seçim öncesinde Kürt hareketine ve sola düşen somut görevler konusunda nihayet anlamlı bir şeyler söyleyeceği izlenimini vermektedir: ‘Eğer doğru düzgün devrimci bir siyasi hat olsaydı Türkiye’de, seçim sonuçlarından görece bağımsız olarak, demokrasi sandıktan mevzi kazanarak çıkardı.’[4] 

Gerçekten de daha yazının ilk cümlesinde bir ‘siyasi hat’tan söz edildiğine göre, demek ki Tuğal seçim sonuçlarından Kürt hareketi ve sol için anlamlı sonuçlar çıkaracak gibi görünmektedir. Dahası Tuğal bunun ardından, seçime giden süreçte solun kapıldığı ‘duygu seli’ne de atıfta bulunarak, seçimler öncesindeki taktik beceriksizliğin çözümlemesini yapmaya başladığı izlenimini de verir. Ne var ki daha sonra söyledikleriyle görülür ki onun için anahtar konu, solun ‘Lenin’in anti-Blankist devrimcilik anlayışının, günümüz koşullarına nasıl taşınabileceği’ konusudur! Buradan kalkarak Tuğal da, tıpkı diğer üç sol entelektüel gibi sola yine büyük ve iddialı önerilerde ve görev hatırlatmalarında bulunmakta.

Tuğal’ın dört gazete yazısında işlediği konuların ve söylemek istediklerinin tartışma yeri elbette burası değil. Ancak konu 2023 seçimleri olduğu için ve Tuğal da savunduğu örgütsel ve pratik devrimcilik anlayışı eksikliğinin solun bu seçimlerdeki performansını nasıl etkilediğini tartıştığına göre, bu durumda kendisine şu hatırlatmayı yapmakta yarar var. Çok değil dört yıl kadar önce, 2019 yerel seçimlerinde Kürt hareketi de sol partiler de Tuğal’ın sözü ettiği ‘çizgi’nin (devrimcilik anlayışının) eksikliğini taşıyorlardı. Ama o seçimde, mevcut anti-Erdoğan adayları destekleme konusunda o kadar tutarlı bir siyasal taktik uyguladılar ki, yerel seçimler iktidar için 7 Haziran 2015 seçimlerini hatırlatır bir mevzi yenilgi anlamına gelebilmişti. Üstelik Kürt hareketi ve sol partiler bunu, iktidar son anda Öcalan’a müdahale olanağı vererek kafaları karıştırma planını uygulamasına rağmen başarabildiler. Bu deneye bakarak rahatlıkla söylenebilir ki, bugün olduğu gibi 2019 yerel seçimlerinde de uygulanacak taktik konusu, ne profesyonel devrimci yokluğu ne de Lenin’in anti-Blankist devrimcilik anlayışının günümüz koşullarına ne kadar taşındığı ile ilgiliydi. Tıpkı 2023 genel seçimleri gibi 2019 yerel seçimleri de siyasal ve sosyal mücadelelerin önemli bir momenti anlamında, iktidar ve muhalefetin en geniş kesimleri arasında yaşanan kritik bir muharebe anlamına gelmekteydi. Bütün sorun, o koşullarda var olan güçleri ve imkânları ile, Kürt hareketi ve solun bu büyük muharebenin sonucunu etkileyecek ya da belirleyecek bir politikayı izleyip izleyemeyeceğiydi. Kürt hareketi bunu 2019’da başarmıştı, 2023’te ise başaramadı. Konumuz, mevcut potansiyelleri ile Kürt hareketinin ve solun 2023 seçimlerine nasıl müdahale ettiklerinin tartışılması ise, açıklaması da böyle olmalıdır.

Aslında sol entelektüellerin yukarıda kısaca özetlenen türden analitik klişelerinin Kürt hareketi ve sol-sosyalist kadrolar için hiçbir yeniliği ifade etmediği açıktır. Bu konularda neredeyse on yıllardır herkesin diline pelesenk olmuş tarzda konuşulması kolaydır da bu alanlarda somut politik ve örgütsel müdahaleler yapmaya gelince işlerin zorlaştığı, hatta imkânsızlaştığı rahatlıkla görülebilir. Örneğin AKP’nin geniş kitleler üzerindeki kontrol ve egemenliğinin yıpratılması bir politika tercihi sorunu değildir. Her şeyden bu doğrultuda adım atacak örgütlerin ortaya çıkması gerekir. Türkiye’de sol, 1980 öncesinde bir ölçüde de olsa bu çapta görevlerin üstesinden gelebilmişti. Ama işte sadece o deneylere bakmak bile, konunun basit politik tercihlerle üstesinden gelinebilecek bir konu olmadığını gösterir. Dolayısıyla yukarıda sergilenen analizlerin ve tarihsel görev hatırlatmalarının anlamsızlığı açıktır. 

Son olarak hatırlatmak gerekebilir ki, yukarıda değerlendirmelerine değindiğim sol entelektüellerin hepsi akademisyen kökenlidir. Ama tabii eğer varsa muhtemelen birbirlerine oldukça uzak siyasal-örgütsel deneylere sahiptirler. Yine farklı kuşaklardan oldukları da söylenebilir. Bunların yanı sıra akademik eğitimleri ya da entelektüel beslenme kaynakları da muhtemelen büyük farklılık ve çeşitlilik göstermektedir. Ne var ki bütün bu çeşitliliğe rağmen, bu kritik seçim sürecinde Kürt hareketinin ve solun potansiyel olarak neleri yapabileceği konusuna kafa yormadan, sadece afaki değerlendirmelerde -daha doğrusu Kürt hareketine ve sola anlamsız tavsiyelerde bulunmada- benzeşmeleri, belki de üzerinde ayrıca durulması gereken bir ilginçliği ifade etmekte.



[1] Dağhan Irmak, ‘Hep kaybediyorsan belki de yanlış oyunu oynuyorsundur’, Diken, 50 Mayıs 2023, https://www.diken.com.tr/hep-kaybediyorsan-belki-de-yanlis-oyunu-oynuyorsundur/

[2] ‘Korkut Boratav Seçim Sonrası Türkiye’yi Değerlendirdi’, İleri Haber, 7 Haziran 2023, https://www.ilerihaber.org/icerik/korkut-boratav-secim-sonrasi-turkiyeyi-degerlendirdi-155447

[3] Halil Karaveli, ‘How to Save Turkish Demokracy’, Foreign Affairs, 14 July 2023, https://www.foreignaffairs.com/turkey/how-save-turkish-democracy?check_logged_in=1&utm_medium=promo_email&utm_source=lo_flows&utm_campaign=registered_user_welcome&utm_term=email_1&utm_content=20240110

 

[4] Cihan Tuğal, ‘2023 Seçimleri Işığında: 21. Yüzyılda Profesyonel Devrimcilik Nedir? I’, Evrensel, 12 Ağustos 2023, https://www.evrensel.net/yazi/93440/2023-secimleri-isiginda-21-yuzyilda-profesyonel-devrimcilik-nedir-i

Pirandello’yu Hatırlarken

  Türkiye Siyasetine Seçimler Aynasından Bakmak I İtalyan yazar Luigi Pirandello, 1929 yılında sahnelenen Beni İstediğin Gibi adlı oyununda...