Türkiye Siyasetine Seçimler Aynasından Bakmak V
Seçime giden süreçte TİP, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bir üyesi olarak, milletvekili seçimlerinde bazı yerlerde HDP adaylarını destekleyeceklerini, bazı yerlerde de kendi bağımsız adaylarını çıkaracaklarını ilan etmişti. Ancak TİP’in bağımsız aday gösterme politikasını gerekçelendirişi, söz konusu ittifakın ne derece tutarlı bir üyesi olduklarını sorgulatır bir nitelikteydi. O kadar ki TİP’in pek çok sözcüsü, kimi yerlerde ‘HDP ile yarışma’’ içinde olmaktan söz etmekteydiler. Oysa TİP beş yıl önce parlamentoya HDP seçmeninin ve elbette ağırlıklı olarak da Kürt seçmenin oyları ile temsilci göndermiş bir sol partiydi. 2018 seçimlerinde HDP listesinden parlamentoya giren TİP’liler, HDP yetkilileri ile daha önce yaptıkları anlaşmaya uygun olarak parlamentoda TİP milletvekili olarak çalışmışlardı.
Aslında
HDP’nin TİP’e ve diğer kimi sol partilere milletvekili sağlama konusundaki bu
cömertliği kolaylıkla anlaşılır değildir. Elbette Emek ve Özgürlük İttifakı
çerçevesinde kimi bileşenlere milletvekili kontenjanı tanımak anlamlı olabilir.
Ancak o ittifak çerçevesinde parlamentoya giren milletvekillerinin daha sonra
kendi partilerine dönebilmelerinin ifade ettiği tuhaflığı açıklamak gerçekten
kolay değildir. Zaten HDP de seçmenlerine hiçbir zaman bu cömertliklerinin
gerekçesini yeterli bir şekilde açıklamamıştır. Aslında bunun açıklamasını
yapmak belki de HDP için imkânsızdır. Çünkü yasal alanda parlamento da dahil
olmak üzere nice mevziyi kazanmak için büyük bedeller ödemiş olan Kürt
hareketinin, bu kazanımlarda hiçbir payı olmayan sol partilere parlamentoda
temsil imkânı sağlamasının tutarlı bir açıklaması nasıl bulunabilir ki?
Doğrusunu söylemek gerekirse HDP’nin sol partilere bu cömertliği olsa olsa, 7
Haziran 2015 sonrasında Kürt hareketinin HDP’yi düşük profilli bir siyasete
zorlaması ile açıklanabilir ki, HDP’nin de seçmenlerine bu konuda bir açıklama
yapması imkânsız olsa gerek.
Ancak
gerekçesi nasıl açıklanırsa açıklansın, 2018 yılında Kürt hareketinin dinamiği
ile parlamentoya girmiş olan TİP’lilerin, orada HDP’nin değil, TİP’in
temsilcisi olarak çalışmaları, doğal olarak Kürt seçmende bir rahatsızlık
yaratmıştır. O anlamda 2023 seçimlerine gidilirken, HDP’nin bu tuhaf uygulamasının
hafızalardaki izleri ve bunların Kürt seçmende yarattığı rahatsızlık hala
canlıdır. Hatta -bu konuda her ne kadar kesin bir açıklama yapılmamış da olsa-
HDP’nin bu seçimde özellikle TİP’e kontenjan konusunda daha da cömert
davrandığı söylentilerinin de ortaya çıktığını hatırlatmak gerek. Bu koşullarda
Emek ve Özgürlük ittifakının bir üyesi olan TİP’in bağımsız aday gösterme
konusunu gündeme getirmesi, doğal olarak ittifak içinde ve genel olarak Kürt
seçmende yeni rahatsızlıklar yaratması kaçınılmazdı. Hele kimi TİP sözcülerinin
bağımsız aday gösterecekleri yerlerde ‘HDP ile yarışmak’tan söz etmelerinin,
sıradan bir siyasal gaftan öte bir anlam taşıyacağı da açıktı.
Çünkü bu
‘yarışma’ söylemi her şeyden önce bu partinin Türkiye’deki mevcut rejimi, dost
partiler arasında adilane yarışmaların yaşandığı olağan bir rejim olarak
algıladığını da göstermektedir. Oysa TİP’liler de bilmektedir ki sol partilerden
çok farklı olarak HDP, Türkiye’de devletin ağır baskısı altında bulunan,
üyeleri sık sık tutuklanan, milletvekilleri zaman zaman hapse atılan, seçilmiş
belediye başkanları görevden alınıp hapishanelere konulan, parti binalarına
silahlı baskınların yapıldığı bir siyasi partidir. Bu koşullarda ‘dostane bir
şekilde yarışma’ söylemi, bu partinin mevcut rejimin belirlediği siyaseti nasıl
tersinden okuduğunun bir diğer göstergesidir.
Bunların da
ötesinde TİP’in yürüttüğü bu ilginç ittifak politikasının, üyelerinin siyasal
eğitimleri üzerinde yapacağı olumsuz etkinin de farkında olmadığını belirtmek
gerek. Şurası açık ki, TİP’e özellikle seçimlere giden süreçte katılmış olan
üyelerin önemli bir kesimi, siyaset deneyleri son derece sınırlı, Kemalist
ilerlemeciliğin ve Türk milliyetçiliğinin ideolojik etkisi altında ve dahası,
büyük çoğunlukla Kürtlerin mücadelesine sempatiyle bakmayan gençlerden
oluşmaktadır. Bu koşullarda TİP’in HDP ile ilişkileri, söz konusu genç parti
üyelerinin siyasal eğitimi için önemli fırsatlardan biri olarak öne
çıkmaktadır. Ne var ki seçime giden süreçte bu alanda yaşananlar, bu olanağın
büyük ölçüde heba edildiğini göstermiştir.
Bunun en
çarpıcı kanıtı, seçimlerden az önce ortaya çıkan ünlü ‘Ahmet Şık videosu’na TİP
içinden gelen tepkilerin cılızlığında kendisini gösterir. Anlaşılması zor bir
şekilde, Ahmet Şık o videoda, TİP’in önde gelen bir sözcüsü olarak değil adeta
Kürt hareketini hiç tanımayan ve ona asgari bir sempati bile duymayan sıradan
bir ‘TC vatandaşı’ gibi konuşmaktadır. 2023 yılında bir TİP milletvekilinin
ağzından çıkan o sözler, TİP ortamında Kürt hareketine nasıl bakıldığının da
bir göstergesi olmalı. Üstelik Şık, bir zamanlar HDP milletvekilliği yapmıştır
ve o sözleri sarf ettiği sıralarda, merkezinde HDP’nin bulunduğu Emek ve
Özgürlük ittifakının bileşeni olan TİP’in milletvekilidir. Ne var ki bu
deneylerine ve konumuna rağmen onun ‘Selahattin’i çıkar HDP’den ortada HDP
kalmıyor’ deyişi, aslında HDP’yi de Kürt hareketini de hiç mi hiç
tanımadığının bir itirafıdır. Şık aynı videoda kendisine, eski bir HDP
milletvekili olan Hasip Kaplan’ın ‘HDP kurultayında Demirtaş’ın yerine sakın
bir Türk göz dikmesin’ şeklindeki beyanı hatırlatıldığında söylediği tek
şey: ‘Bu ülkenin Türk faşisti var, bir de Kürt faşist ile uğraşamam’
olmaktadır.[1]
Kuşkusuz
Kaplan’ın üslubu eleştirilebilir. Ancak Kaplan’ın o sözünde içerik olarak bir
yanlış yoktur. Yıllardır en şiddetli baskılara maruz kaldıkları halde büyük
mücadeleler yürütmüş olan Kürt halkının geniş kesimleri, Türkiye’de kendilerinin
dışındaki gerçek bir demokratik muhalefetin ne kadar cılız olduğunu çok net
görmekteler. Bu koşullarda HDP’ye bir Türk başkan, tam da tersine, bu partinin
bir Türkiye partisi olma yoluna bir engel anlamına gelir. Dolayısıyla Kaplan’ın
aslında çok anlamlı olan bu sözünün, bir zamanlar HDP milletvekilliği yapmış ve
o nedenle de Kürt hareketini ve sorunlarını bildiği varsayılabilecek olan
Şık’ta ‘Kürt faşistleri’ni çağrıştırması, gerçekten akıl alır gibi değildir
Ortada çok
tuhaf bir durum vardır. Emek ve Özgürlük ittifakının üyesi bir partinin bir milletvekili,
Türkiye’deki Kürt hareketini zerre kadar tanımadığını ortaya koyan ve bu
hareketin bir sözcüsünü ‘faşist’ olarak niteleyen sözler sarf etmekte, TİP’in
buna müdahalesi ise, bu sözlerin ‘talihsiz’ ve ‘kastını aşan’ bir ifade
olduğunu belirtmek ve HDP’lilerden özür dilemek olmaktadır. Kuşkusuz Şık’ın
sözleri ‘talihsiz’dir. Ancak ‘kastını aşan’ ifadesi sadece demagojik bir anlam
taşır. ‘Faşist’ nitelemesi, dost bir partinin üyesi için kullanılabilecek hangi
sıfatın aşırısı olabilir ki?
TİP’in özür
açıklaması ayrıca şunları da düşündürmekte. Bir an için, Ahmet Şık’ın o videoda
söylediklerine benzer şeyleri, HDP ile ittifak kuran herhangi bir başka sol
parti sözcüsünün söylediği hayal edilsin. Her şey bir yana bu olay o parti için
sarsıcı bir politik skandal anlamına gelirdi. O beyanın sahibi, sadece partili
yoldaşlarından değil, örgüt kurullarından da gereken uyarıları alır ve parti
yönetimi parti tabanına bu konuda onları eğitici açıklamalarda bulunurdu. Oysa
Şık’ın videosunun sosyal medyaya düşmesi yetersiz bir ‘özür’ açıklaması ve
bir-iki milletvekili adayının protesto istifası ile kapanmıştır.
Daha da beteri
şuradadır ki Şık, bu sözleri sarf ettikten birkaç hafta sonra, TİP’in 2. Bölge
adayı olarak seçimlere katılacak ve parlamentoya girecektir. Dolayısıyla bu
videonun, TİP’in Kürt hareketine pek de sempati ile bakmayan üye ve seçmenleri
tarafından nasıl değerlendirildiği üzerine de biraz düşünmek gerekir. Söz
konusu TİP üyeleri ve seçmenlerinin o videoda söylenenleri, partilerinin
Kürtlerin mücadelesine mesafeli duruşunun bir kanıtı olarak yorumladıkları,
dolayısıyla da o videonun, Şık’ın İstanbul 2. Bölge’deki oylarını az da olsa
artırdığı pekâlâ düşünülebilir.
Son olarak sözcüleri sürekli olarak Türkiye işçi sınıfını örgütlemekten söz
eden TİP’in, bu yaklaşımı ve söylemi ile, Türkiye işçi sınıfının önemli bir
kesimini oluşturan Kürt işçileri ve genel olarak Kürt plebleri ile arasına
nasıl bir mesafe koyduğunun muhtemelen farkında olmadığını da belirtmek gerek.
TİP ve
Cumhurbaşkanı Adaylığı
TİP’in
seçimlere giden süreçteki politik yanlışları ne yazık ki sadece HDP ile
ilişkiler konusundan ibaret değildir. Partinin cumhurbaşkanı adaylığı
konusundaki yaklaşımı da, TİP’in mevcut rejime ve onun belirlediği siyasete
bakışındaki zaafların bir kanıtı olarak görülebilir. Öte yanda aynı yaklaşım,
her ne kadar TİP sözcüleri ‘Strateji’ kavramını kullanmayı çok seviyor da
olsalar[2],
bu partinin retorikten uzak siyasal strateji ve taktik konularından ne ölçüde
habersiz olduğunu da ortaya koymaktadır.
Seçimlerden
çok önce TİP sözcülerinin muhalefetin cumhurbaşkanı adayı konusundaki
beyanları, tıpkı HDP gibi TİP’in de bu hayati derecede önemli taktik soruna ne
kadar sığ yaklaştığını gösterir. Kuşkusuz TİP sözcüleri de tıpkı muhalefetin
diğer sözcüleri gibi yaklaşan seçimlerin ‘tarihi önemde’ bir seçim olduğunu
zaman zaman vurgulamışlardır. Örneğin şu sözler Erkan Baş’a aittir: ‘Bu
seçimin temel gündemi, Tayyip Erdoğan’ı hak ettiği yere, tarihin çöplüğüne
göndermektir’[3]
Baş’ın bu açıklamasına bakıldığında, TİP’in 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerini
çok isabetli bir şekilde bir tür referandum olarak gördüğü düşünülebilir. Bir
başka deyişle seçim, ‘Erdoğan gidecek mi, kalacak mı?’ onu belirleyecektir. Ne
var ki daha sonra Baş’ın ve diğer parti sözcülerinin aynı konuda söyledikleri,
‘seçimin temel gündemi’ formülasyonunun, partinin taktik yönelişini
açıklamaktan uzak, ajitatif bir süslü cümleden ibaret olduğunu gösterecektir.
Çünkü
aynı Erkan Baş, muhalefetin muhtemel adayları üzerine konuşurken, bunların
Erdoğan karşısındaki potansiyel güçleri, hangi adayın muhalefetin en geniş
kesimlerini kucaklayabileceği, hangi adayın iktidar seçmenlerinin küçük de olsa
bir kısmını yanına çekebileceği ya da sandıktan uzaklaştırabileceği vb. gibi
sorular ve sorunları tartışma konusu bile etmemektedir. Tersine TİP genel
başkanı için önemli olan, Kılıçdaroğlu’nun ‘hangi program’la adaylığını ilan
edeceğidir. Çünkü Baş’ın terimleriyle TİP’in ‘kırmızı çizgiler’i vardır ve aday
desteklerken TİP için belirleyici olacak olan adayın programının bu ‘çizgi’lere
yer verip vermemesidir.[4]
Bu
demektir ki, TİP için ‘seçimin temel gündemi’ni belirleyecek olan, örneğin
‘Muhalefetin cumhurbaşkanı adayı ‘İstanbul Sözleşmesi’ni benimsiyor mu?’
sorusuna verilecek olan cevaptır![5]
Tabii bu durumda akla hemen şu soru gelir: ‘İstanbul Sözleşmesi’nin, mevcut
rejimi ‘tarihin çöplüğüne gönderme’ sürecinde nasıl bir -üstelik belirleyici-
işlevi olabilir ki? Muhtemeldir ki TİP genel başkanının bu soruya getirecek
tutarlı bir yanıtı yoktur. Ama bu haklı sorulara yanıtları olmasa da, tıpkı HDP
gibi TİP için de esas önemli olan, muhtemel adayların programlarının kendi
programatik taleplerine ne kadar yakın ya da uzak olduğudur. Bu süreçte sözünü
ettikleri ‘ilkeler’, ‘demokratik talepler’, ‘kırmızı çizgiler’ vb. üzerine
kopardıkları tüm gürültü ise, TİP’in anlamsız seçim taktiğine yapılan doktriner
bir makyajdan öte bir anlam taşımayacaktır.
Diğer yanda
şunu da hatırlatmak gerekir: Aslında bu konuda TİP’in durumu, HDP’ninkinden de
vahimdir. Şu nedenle ki HDP, içinde farklı bileşenlerin yer aldığı devasa bir
siyasal ve sosyal hareketin bir parçasıdır. Bu partinin siyasal tutum ve
taktiklerinde, şu ya da bu ölçüde daima, söz konusu farklı bileşenler
arasındaki güç ilişkilerinin, çelişkilerin, rekabetlerin, hatta bazen çatışmaların
önemli etkisi olur. Her ne kadar genel olarak Kürt hareketinin lider
kadrolarında siyasal strateji ve taktik konularında deneyli ve yetenekli
kişiler bulunsa da, bu dev hareketin farklı bileşenleri aralarındaki
çelişkiler, çatışmalar, bazen onların sesini bastırabilir ya da bu kişiler aynı
nedenlerle suskunluğu tercih edebilir.
Oysa TİP için
benzer bir durum söz konusu değildir. TİP zaman zaman aralarında büyük
çatışmaların yaşandığı farklı bileşenlerin, eğilimlerin bir arada bulunduğu bir
parti değildir. Ayrıca onun nispeten demokratik atmosferinde, partinin seçim
taktiğine ilişkin farklı yaklaşımların ortaya atılması, tartışılması hiçbir
sorun teşkil etmez. Bunların dile getirilmesi, duyurulması pekâlâ mümkündür. Ne var ki TİP genel
başkanı, ‘temel gündemi’ ‘Erdoğan’ı tarihin çöplüğüne’ gönderecek olan
seçimlere ilişkin parti politikasını oldukça erken bir tarihte açıkladığı
halde, seçimlere kadar ısrarla savunulacak olan bu yanlış politikaya TİP
içinden güçlü bir eleştiri gelmeyecektir.
Gelecek Yazı:
Türkiye Siyasetine
Seçimler Aynasından Bakmak VI
Sol
Entelektüeller ve Seçim Sonuçları
[1] ‘Ahmet Şık’ın Sözleri Tartışma
Yarattı’, T24, 28 Nisan 2023, https://t24.com.tr/video/ahmet-sik-in-sozleri-tartisma-yaratti-selahattin-demirtas-i-cikar-hdp-den-ortada-hdp-kalmiyor,53727
[2] ‘Türkiye
İşçi Partisi Parti Meclisi üyesi Can Soyer’le söyleşi: “İddialı ama
mütevazı...”’, Birikim, Sayı: 410-411, Haziran-Temmuz 2023.
[3] ‘Erkan Baş: Önümüzdeki yüzyılda
karanlığın yaşanmamasının güvencesi TİP’in güçlenmesidir’; https://www.ilerihaber.org/icerik/erkan-bas-onumuzdeki-yuzyilda-karanligin-yasanmamasinin-guvencesi-tipin-guclenmesidir-153730
[4] ‘Kemal Bey Cumhurbaşkanı adayı
çıkarsa…’: Erkan Baş TİP’in hedefini açıkladı!
https://www.youtube.com/watch?v=-XzT5F8tbIs
[5] ‘Erkan Baş’tan Kılıçdaroğlu’na
şartlı destek’, Cumhuriyet, 27 Ocak 2023, https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/erkan-bastan-kemal-kilicdarogluna-sartli-destek-2025557