23 Ocak 2024 Salı

Türkiye İşçi Partisi ve Kürt Hareketi

 

Türkiye Siyasetine Seçimler Aynasından Bakmak V

Seçime giden süreçte TİP, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bir üyesi olarak, milletvekili seçimlerinde bazı yerlerde HDP adaylarını destekleyeceklerini, bazı yerlerde de kendi bağımsız adaylarını çıkaracaklarını ilan etmişti. Ancak TİP’in bağımsız aday gösterme politikasını gerekçelendirişi, söz konusu ittifakın ne derece tutarlı bir üyesi olduklarını sorgulatır bir nitelikteydi. O kadar ki TİP’in pek çok sözcüsü, kimi yerlerde ‘HDP ile yarışma’’ içinde olmaktan söz etmekteydiler. Oysa TİP beş yıl önce parlamentoya HDP seçmeninin ve elbette ağırlıklı olarak da Kürt seçmenin oyları ile temsilci göndermiş bir sol partiydi. 2018 seçimlerinde HDP listesinden parlamentoya giren TİP’liler, HDP yetkilileri ile daha önce yaptıkları anlaşmaya uygun olarak parlamentoda TİP milletvekili olarak çalışmışlardı.

Aslında HDP’nin TİP’e ve diğer kimi sol partilere milletvekili sağlama konusundaki bu cömertliği kolaylıkla anlaşılır değildir. Elbette Emek ve Özgürlük İttifakı çerçevesinde kimi bileşenlere milletvekili kontenjanı tanımak anlamlı olabilir. Ancak o ittifak çerçevesinde parlamentoya giren milletvekillerinin daha sonra kendi partilerine dönebilmelerinin ifade ettiği tuhaflığı açıklamak gerçekten kolay değildir. Zaten HDP de seçmenlerine hiçbir zaman bu cömertliklerinin gerekçesini yeterli bir şekilde açıklamamıştır. Aslında bunun açıklamasını yapmak belki de HDP için imkânsızdır. Çünkü yasal alanda parlamento da dahil olmak üzere nice mevziyi kazanmak için büyük bedeller ödemiş olan Kürt hareketinin, bu kazanımlarda hiçbir payı olmayan sol partilere parlamentoda temsil imkânı sağlamasının tutarlı bir açıklaması nasıl bulunabilir ki? Doğrusunu söylemek gerekirse HDP’nin sol partilere bu cömertliği olsa olsa, 7 Haziran 2015 sonrasında Kürt hareketinin HDP’yi düşük profilli bir siyasete zorlaması ile açıklanabilir ki, HDP’nin de seçmenlerine bu konuda bir açıklama yapması imkânsız olsa gerek.

Ancak gerekçesi nasıl açıklanırsa açıklansın, 2018 yılında Kürt hareketinin dinamiği ile parlamentoya girmiş olan TİP’lilerin, orada HDP’nin değil, TİP’in temsilcisi olarak çalışmaları, doğal olarak Kürt seçmende bir rahatsızlık yaratmıştır. O anlamda 2023 seçimlerine gidilirken, HDP’nin bu tuhaf uygulamasının hafızalardaki izleri ve bunların Kürt seçmende yarattığı rahatsızlık hala canlıdır. Hatta -bu konuda her ne kadar kesin bir açıklama yapılmamış da olsa- HDP’nin bu seçimde özellikle TİP’e kontenjan konusunda daha da cömert davrandığı söylentilerinin de ortaya çıktığını hatırlatmak gerek. Bu koşullarda Emek ve Özgürlük ittifakının bir üyesi olan TİP’in bağımsız aday gösterme konusunu gündeme getirmesi, doğal olarak ittifak içinde ve genel olarak Kürt seçmende yeni rahatsızlıklar yaratması kaçınılmazdı. Hele kimi TİP sözcülerinin bağımsız aday gösterecekleri yerlerde ‘HDP ile yarışmak’tan söz etmelerinin, sıradan bir siyasal gaftan öte bir anlam taşıyacağı da açıktı.

Çünkü bu ‘yarışma’ söylemi her şeyden önce bu partinin Türkiye’deki mevcut rejimi, dost partiler arasında adilane yarışmaların yaşandığı olağan bir rejim olarak algıladığını da göstermektedir. Oysa TİP’liler de bilmektedir ki sol partilerden çok farklı olarak HDP, Türkiye’de devletin ağır baskısı altında bulunan, üyeleri sık sık tutuklanan, milletvekilleri zaman zaman hapse atılan, seçilmiş belediye başkanları görevden alınıp hapishanelere konulan, parti binalarına silahlı baskınların yapıldığı bir siyasi partidir. Bu koşullarda ‘dostane bir şekilde yarışma’ söylemi, bu partinin mevcut rejimin belirlediği siyaseti nasıl tersinden okuduğunun bir diğer göstergesidir.

Bunların da ötesinde TİP’in yürüttüğü bu ilginç ittifak politikasının, üyelerinin siyasal eğitimleri üzerinde yapacağı olumsuz etkinin de farkında olmadığını belirtmek gerek. Şurası açık ki, TİP’e özellikle seçimlere giden süreçte katılmış olan üyelerin önemli bir kesimi, siyaset deneyleri son derece sınırlı, Kemalist ilerlemeciliğin ve Türk milliyetçiliğinin ideolojik etkisi altında ve dahası, büyük çoğunlukla Kürtlerin mücadelesine sempatiyle bakmayan gençlerden oluşmaktadır. Bu koşullarda TİP’in HDP ile ilişkileri, söz konusu genç parti üyelerinin siyasal eğitimi için önemli fırsatlardan biri olarak öne çıkmaktadır. Ne var ki seçime giden süreçte bu alanda yaşananlar, bu olanağın büyük ölçüde heba edildiğini göstermiştir.

Bunun en çarpıcı kanıtı, seçimlerden az önce ortaya çıkan ünlü ‘Ahmet Şık videosu’na TİP içinden gelen tepkilerin cılızlığında kendisini gösterir. Anlaşılması zor bir şekilde, Ahmet Şık o videoda, TİP’in önde gelen bir sözcüsü olarak değil adeta Kürt hareketini hiç tanımayan ve ona asgari bir sempati bile duymayan sıradan bir ‘TC vatandaşı’ gibi konuşmaktadır. 2023 yılında bir TİP milletvekilinin ağzından çıkan o sözler, TİP ortamında Kürt hareketine nasıl bakıldığının da bir göstergesi olmalı. Üstelik Şık, bir zamanlar HDP milletvekilliği yapmıştır ve o sözleri sarf ettiği sıralarda, merkezinde HDP’nin bulunduğu Emek ve Özgürlük ittifakının bileşeni olan TİP’in milletvekilidir. Ne var ki bu deneylerine ve konumuna rağmen onun ‘Selahattin’i çıkar HDP’den ortada HDP kalmıyor’ deyişi, aslında HDP’yi de Kürt hareketini de hiç mi hiç tanımadığının bir itirafıdır. Şık aynı videoda kendisine, eski bir HDP milletvekili olan Hasip Kaplan’ın ‘HDP kurultayında Demirtaş’ın yerine sakın bir Türk göz dikmesin’ şeklindeki beyanı hatırlatıldığında söylediği tek şey: ‘Bu ülkenin Türk faşisti var, bir de Kürt faşist ile uğraşamam’ olmaktadır.[1]

Kuşkusuz Kaplan’ın üslubu eleştirilebilir. Ancak Kaplan’ın o sözünde içerik olarak bir yanlış yoktur. Yıllardır en şiddetli baskılara maruz kaldıkları halde büyük mücadeleler yürütmüş olan Kürt halkının geniş kesimleri, Türkiye’de kendilerinin dışındaki gerçek bir demokratik muhalefetin ne kadar cılız olduğunu çok net görmekteler. Bu koşullarda HDP’ye bir Türk başkan, tam da tersine, bu partinin bir Türkiye partisi olma yoluna bir engel anlamına gelir. Dolayısıyla Kaplan’ın aslında çok anlamlı olan bu sözünün, bir zamanlar HDP milletvekilliği yapmış ve o nedenle de Kürt hareketini ve sorunlarını bildiği varsayılabilecek olan Şık’ta ‘Kürt faşistleri’ni çağrıştırması, gerçekten akıl alır gibi değildir

Ortada çok tuhaf bir durum vardır. Emek ve Özgürlük ittifakının üyesi bir partinin bir milletvekili, Türkiye’deki Kürt hareketini zerre kadar tanımadığını ortaya koyan ve bu hareketin bir sözcüsünü ‘faşist’ olarak niteleyen sözler sarf etmekte, TİP’in buna müdahalesi ise, bu sözlerin ‘talihsiz’ ve ‘kastını aşan’ bir ifade olduğunu belirtmek ve HDP’lilerden özür dilemek olmaktadır. Kuşkusuz Şık’ın sözleri ‘talihsiz’dir. Ancak ‘kastını aşan’ ifadesi sadece demagojik bir anlam taşır. ‘Faşist’ nitelemesi, dost bir partinin üyesi için kullanılabilecek hangi sıfatın aşırısı olabilir ki?

TİP’in özür açıklaması ayrıca şunları da düşündürmekte. Bir an için, Ahmet Şık’ın o videoda söylediklerine benzer şeyleri, HDP ile ittifak kuran herhangi bir başka sol parti sözcüsünün söylediği hayal edilsin. Her şey bir yana bu olay o parti için sarsıcı bir politik skandal anlamına gelirdi. O beyanın sahibi, sadece partili yoldaşlarından değil, örgüt kurullarından da gereken uyarıları alır ve parti yönetimi parti tabanına bu konuda onları eğitici açıklamalarda bulunurdu. Oysa Şık’ın videosunun sosyal medyaya düşmesi yetersiz bir ‘özür’ açıklaması ve bir-iki milletvekili adayının protesto istifası ile kapanmıştır.

Daha da beteri şuradadır ki Şık, bu sözleri sarf ettikten birkaç hafta sonra, TİP’in 2. Bölge adayı olarak seçimlere katılacak ve parlamentoya girecektir. Dolayısıyla bu videonun, TİP’in Kürt hareketine pek de sempati ile bakmayan üye ve seçmenleri tarafından nasıl değerlendirildiği üzerine de biraz düşünmek gerekir. Söz konusu TİP üyeleri ve seçmenlerinin o videoda söylenenleri, partilerinin Kürtlerin mücadelesine mesafeli duruşunun bir kanıtı olarak yorumladıkları, dolayısıyla da o videonun, Şık’ın İstanbul 2. Bölge’deki oylarını az da olsa artırdığı pekâlâ düşünülebilir. Son olarak sözcüleri sürekli olarak Türkiye işçi sınıfını örgütlemekten söz eden TİP’in, bu yaklaşımı ve söylemi ile, Türkiye işçi sınıfının önemli bir kesimini oluşturan Kürt işçileri ve genel olarak Kürt plebleri ile arasına nasıl bir mesafe koyduğunun muhtemelen farkında olmadığını da belirtmek gerek.

TİP ve Cumhurbaşkanı Adaylığı

TİP’in seçimlere giden süreçteki politik yanlışları ne yazık ki sadece HDP ile ilişkiler konusundan ibaret değildir. Partinin cumhurbaşkanı adaylığı konusundaki yaklaşımı da, TİP’in mevcut rejime ve onun belirlediği siyasete bakışındaki zaafların bir kanıtı olarak görülebilir. Öte yanda aynı yaklaşım, her ne kadar TİP sözcüleri ‘Strateji’ kavramını kullanmayı çok seviyor da olsalar[2], bu partinin retorikten uzak siyasal strateji ve taktik konularından ne ölçüde habersiz olduğunu da ortaya koymaktadır.

Seçimlerden çok önce TİP sözcülerinin muhalefetin cumhurbaşkanı adayı konusundaki beyanları, tıpkı HDP gibi TİP’in de bu hayati derecede önemli taktik soruna ne kadar sığ yaklaştığını gösterir. Kuşkusuz TİP sözcüleri de tıpkı muhalefetin diğer sözcüleri gibi yaklaşan seçimlerin ‘tarihi önemde’ bir seçim olduğunu zaman zaman vurgulamışlardır. Örneğin şu sözler Erkan Baş’a aittir: ‘Bu seçimin temel gündemi, Tayyip Erdoğan’ı hak ettiği yere, tarihin çöplüğüne göndermektir’[3] Baş’ın bu açıklamasına bakıldığında, TİP’in 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerini çok isabetli bir şekilde bir tür referandum olarak gördüğü düşünülebilir. Bir başka deyişle seçim, ‘Erdoğan gidecek mi, kalacak mı?’ onu belirleyecektir. Ne var ki daha sonra Baş’ın ve diğer parti sözcülerinin aynı konuda söyledikleri, ‘seçimin temel gündemi’ formülasyonunun, partinin taktik yönelişini açıklamaktan uzak, ajitatif bir süslü cümleden ibaret olduğunu gösterecektir.

Çünkü aynı Erkan Baş, muhalefetin muhtemel adayları üzerine konuşurken, bunların Erdoğan karşısındaki potansiyel güçleri, hangi adayın muhalefetin en geniş kesimlerini kucaklayabileceği, hangi adayın iktidar seçmenlerinin küçük de olsa bir kısmını yanına çekebileceği ya da sandıktan uzaklaştırabileceği vb. gibi sorular ve sorunları tartışma konusu bile etmemektedir. Tersine TİP genel başkanı için önemli olan, Kılıçdaroğlu’nun ‘hangi program’la adaylığını ilan edeceğidir. Çünkü Baş’ın terimleriyle TİP’in ‘kırmızı çizgiler’i vardır ve aday desteklerken TİP için belirleyici olacak olan adayın programının bu ‘çizgi’lere yer verip vermemesidir.[4]

Bu demektir ki, TİP için ‘seçimin temel gündemi’ni belirleyecek olan, örneğin ‘Muhalefetin cumhurbaşkanı adayı ‘İstanbul Sözleşmesi’ni benimsiyor mu?’ sorusuna verilecek olan cevaptır![5] Tabii bu durumda akla hemen şu soru gelir: ‘İstanbul Sözleşmesi’nin, mevcut rejimi ‘tarihin çöplüğüne gönderme’ sürecinde nasıl bir -üstelik belirleyici- işlevi olabilir ki? Muhtemeldir ki TİP genel başkanının bu soruya getirecek tutarlı bir yanıtı yoktur. Ama bu haklı sorulara yanıtları olmasa da, tıpkı HDP gibi TİP için de esas önemli olan, muhtemel adayların programlarının kendi programatik taleplerine ne kadar yakın ya da uzak olduğudur. Bu süreçte sözünü ettikleri ‘ilkeler’, ‘demokratik talepler’, ‘kırmızı çizgiler’ vb. üzerine kopardıkları tüm gürültü ise, TİP’in anlamsız seçim taktiğine yapılan doktriner bir makyajdan öte bir anlam taşımayacaktır.

Diğer yanda şunu da hatırlatmak gerekir: Aslında bu konuda TİP’in durumu, HDP’ninkinden de vahimdir. Şu nedenle ki HDP, içinde farklı bileşenlerin yer aldığı devasa bir siyasal ve sosyal hareketin bir parçasıdır. Bu partinin siyasal tutum ve taktiklerinde, şu ya da bu ölçüde daima, söz konusu farklı bileşenler arasındaki güç ilişkilerinin, çelişkilerin, rekabetlerin, hatta bazen çatışmaların önemli etkisi olur. Her ne kadar genel olarak Kürt hareketinin lider kadrolarında siyasal strateji ve taktik konularında deneyli ve yetenekli kişiler bulunsa da, bu dev hareketin farklı bileşenleri aralarındaki çelişkiler, çatışmalar, bazen onların sesini bastırabilir ya da bu kişiler aynı nedenlerle suskunluğu tercih edebilir.

Oysa TİP için benzer bir durum söz konusu değildir. TİP zaman zaman aralarında büyük çatışmaların yaşandığı farklı bileşenlerin, eğilimlerin bir arada bulunduğu bir parti değildir. Ayrıca onun nispeten demokratik atmosferinde, partinin seçim taktiğine ilişkin farklı yaklaşımların ortaya atılması, tartışılması hiçbir sorun teşkil etmez. Bunların dile getirilmesi, duyurulması pekâlâ mümkündür. Ne var ki TİP genel başkanı, ‘temel gündemi’ ‘Erdoğan’ı tarihin çöplüğüne’ gönderecek olan seçimlere ilişkin parti politikasını oldukça erken bir tarihte açıkladığı halde, seçimlere kadar ısrarla savunulacak olan bu yanlış politikaya TİP içinden güçlü bir eleştiri gelmeyecektir. 

Gelecek Yazı:

Türkiye Siyasetine Seçimler Aynasından Bakmak VI

Sol Entelektüeller ve Seçim Sonuçları



[1] ‘Ahmet Şık’ın Sözleri Tartışma Yarattı’, T24, 28 Nisan 2023, https://t24.com.tr/video/ahmet-sik-in-sozleri-tartisma-yaratti-selahattin-demirtas-i-cikar-hdp-den-ortada-hdp-kalmiyor,53727

[2]Türkiye İşçi Partisi Parti Meclisi üyesi Can Soyer’le söyleşi: “İddialı ama mütevazı...”’, Birikim, Sayı: 410-411, Haziran-Temmuz 2023.    

[3] ‘Erkan Baş: Önümüzdeki yüzyılda karanlığın yaşanmamasının güvencesi TİP’in güçlenmesidir’; https://www.ilerihaber.org/icerik/erkan-bas-onumuzdeki-yuzyilda-karanligin-yasanmamasinin-guvencesi-tipin-guclenmesidir-153730

[4] ‘Kemal Bey Cumhurbaşkanı adayı çıkarsa…’: Erkan Baş TİP’in hedefini açıkladı! https://www.youtube.com/watch?v=-XzT5F8tbIs

[5] ‘Erkan Baş’tan Kılıçdaroğlu’na şartlı destek’, Cumhuriyet, 27 Ocak 2023, https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/erkan-bastan-kemal-kilicdarogluna-sartli-destek-2025557

Pirandello’yu Hatırlarken

  Türkiye Siyasetine Seçimler Aynasından Bakmak I İtalyan yazar Luigi Pirandello, 1929 yılında sahnelenen Beni İstediğin Gibi adlı oyununda...